22 Mart 2018 Perşembe

Xmax 400 ile İzmir-Bodrum Yolculuğu




Malum bu kış İzmir de çok soğuk geçmedi. Ancak yine de birkaç aydır motosiklet ile uzun bir yolculuğa çıkmamış olmanın verdiği rahatsızlık ile “bu hafta sonunu motosiklet hafta sonu ilan ediyorum ve şartlar ne kadar zor olursa olsun (yağmur, rüzgar vs) kendimi yollara vuruyorum” diye kendime bir söz verdim.

Nereye gitmeliydim acaba? Kaş a gitmek çok isterdim ancak yol bir gün gidip ertesi gün dönmek için çok uzundu. Marmaris? Evet şehre giriş öncesinde çok güzel virajları olsa da, oraya da gözüm yemedi. Bodrum? Google maps -> başlangıç: izmir varış: bodrum -> 250 km. -> hmm ideal bir mesafe. Bodrum olabilir. Evet evet Bodrum olsun.

Günlerden pazartesi. İşte en sevdiğim an. Seyahatin kendisi kadar keyif verici olan “planlama” kısmı. Önce hava durumunu kontrol ettim. 5 -6 gün sonrasına baktığım için doğruluğu çok güvenilir olmasa da havanın bulutlu olacağı kesin gibiydi. Sıcaklık 15 derecenin üzerindeydi, yağmur riski vardı ve rüzgar hızları 20 km/h in üzerindeydi.

Havanın bulutlu olması bir engel değil, sıcaklık psikolojik sıcaklık eşiğimin üzerinde (13 derece), yağmur problemi bir yağmurluk ile çözülebilir ve rüzgar ne kadar kötü olabilir ki? Şeklindeki kendimi ikna sürecini de hızlıca tamamladıktan sonra önemli bir konuyu çözmem gerektiğini gördüm: Yağmurluk almam lazımdı. Araştırmalarım, markalı ürünler için 400-500 tl, düşük bütçeliler için ise 70-80 TL civarlarında bir harcama yapmam gerekeceğini gösteriyordu. Ara fiyatlı bir ürün ideal olacaktı aslında. Sonunda Kappa Hevik HRS102 ürününde karar kıldım. Alternatif fiyatlar ve bedenler bakarken Bursa da bulunan Aydın Bisiklet (http://www.aydinbisiklet.com.tr/) in en uygun fiyatı verdiğini gördüm. İlk defa alışveriş yapacağım için bir problemle karşılaşır mıyım tereddütü ile siparişimi verdim. Ürün ertesi gün elimdeydi. Sonraki alışverişlerimde mutlaka göz önüne alacağım bu firmayı. Hemen ofiste bedenini denedim, onda da bir problem yoktu. Evet en önemli konu başlığının yanına bir tik atabilirdim artık.




Sonrasında otel araştırmalarına başladım. Mevsim itibariyle fiyatlar genel anlamda çok uygun olsa da bütçeyi genel olarak aşağıda tutmak istediğim için düşük fiyatlı alternatiflere baktım. Etstur üzerinden 68 liraya oda kahvaltı olarak Costa Bodrum City otelinde Cumartesi konaklamamı da satın aldım.

Şimdi sıra yol üstünde nerelerde bir şeyler yiyebileceğimi araştırmaya gelmişti. Instagram da kaydettiğim birkaç lokasyon ve tripadvisor incelemeleri sonrasında, güzergah üzerinde olan Söke de ki Bülent Usta Çöpşiş i de öğle yemeği noktası olarak belirledim.
Her şeyim tamam.. artık yola çıkabilirim.

Uyandığımda bulutlu kasvetli bir gökyüzü ile karşılaştım. Sabah çok erken yola çıkmanın bir anlamı yoktu. Sıcaklığın biraz daha yükselmesini beklemek mantıklı olacaktı. Güzel bir kahvaltı edip sakin sakin çantaları hazırlamaya başladım. Arka çanta ve sele altı epey bir hacim sağlıyordu aslında. Bu yüzden ihtiyacım olabilecek her şeyi koydum, tabi yağmurluğumu da.

Kontak çevirdim ve yola koyuldum. Şehir içindeki 10-15 dk lık sürüşte taze ve serin havanın tadını alabilmek için vizörü kapatmadım. Çevre yoluna bağlanınca biraz daha hızımı yükselttim ve 90-100 km hız ile yolculuğum başlamış oldu. İyi ki de yola çıktım dedim kendi kendime.

İlk 20-30 km sonra rüzgar etkisini göstermeye başladı. En başından beri barışamadığım scooter oturma pozisyonum ise kalçamda, sırtımda ve kollarımda kendini belli etmeye başlayan ağrıların en önemli sebebi idi. Daha sık mola vererek bu problemi çözmeliydim. Hem yetişecek bir yerim yoktu. Ben yolun tadını çıkarmak için yola çıkmıştım. Aydın otobanındaki Shell benzin istasyonunda ilk molamı verdim. Bir kahve içerek biraz yorgunluk attım ve fotoğraflar ile eşe dosta yolda olduğumu ve iyi olduğumun haberini verdim.





Otoban dan çıktıktan sonra yarım depo olan benzinimin azalmakta olduğunu gördüm ve Söke girişinde Opet ten yol arkadaşımın susuzluğunu giderdim. Benzin ölçümü yapabilmek için fişleri cüzdana koyup tekrar yola koyuldum. 



Söke çıkışındaki sanayi nin girişini aramaya başladım. Sanayiye girince ilk göbekte durup, yemek yiyeceğim Bülent Usta’nın lokasyonunu telefondan kontrol ettim. Sokak numarası vardı ama o sokak numarasını enine boyuna geçmeme rağmen bir çöp şişçi görememiştim. Canları sıkılmakta olan esnaf, bu rüzgarlı ve bulutlu havada ne arıyor acaba diye beni süzerken bir yandan da çaylarını yudumluyorlardı. Umudumu kaybediyordum. Cadde üzerinde kalabalık olan bir lokantaya gitmeye karar verdim. Motoru park edip oraya doğru yürürken lokantanın yanında ama cephesi caddeye doğru olmayan ve herhangi bir tabelası da göze çarpmayan çöp şişçi yi gördüm. Dışarıdaki iki masadan birine oturup siparişimi verdim ve afiyetle yedim. (buçuk köfte+copsis+fanta=32.5 TL) 



Tekrar yola çıktım ve Milas a ulaştım. Yol boyunca rüzgar artık kendini hissettiriyor ve yormaya başlıyordu. Bir mola daha verdim. Artık mola vermeye de üşeniyordum. Çünkü hem dinlenemiyor hem de kask, buff, eldiven çıkarıp giymekten bıkmaya başlamıştım.



Neyse ki sonunda bodrum un girişindeki, sahile paralel tatlı virajlı son bölüme gelmiştim. İlk defa bu motorla bu yolu gidecektim. V-strom ile aldığım keyif aklımdan çıkmamıştı ve Xmax’ımın nasıl bir his vereceğini çok merak ediyordum. Sonuç olarak yüzümde kocaman bir gülümseme ile Bodrum a girdim. Bu yol gerçekten çok güzel, gerçekten..






Oteli bulmam zor olmadı. Çantalar çıkartıldı, kask ele alındı ve odaya mağrur adımlarla yüründü. Sonuçta çok zor(!) bir macerayı başarmış, sağ salim hedefe ulaşmıştım.. 10:00 da başladığım yolculuk 14:30 da bitmişti. Yorulmuştum, bunu odaya girince daha iyi anladım. Hemen kıyafet değiştirip kendimi yatağa attım. 1,5 saat kadar deliksiz uyudum. Gözlerimi açtığımda hem dinlenmiştim hem de şehir merkezine inmeye hazırdım. 




Motoru otelde bırakıp ara sokaklardan limana indim. Rüzgar hala vardı ama arada güneş açıyordu artık. Akşam yaklaştığı için hava serinlemeye başlamıştı. Sokaklarda umduğumdan daha fazla sayıda scooter görmek beni hem şaşırttı hem de sevindirdi. Bir Honda hükümdarlığı var burada. Her yer Spacy veya PCX. Hem dolanıyor hem de nerede ne yiyebileceğime bakıyordum. 



Bir şeyler yedim bir kahve daha içtim ve aksam otele dondum. Ertesi gün sabahtan oyalanmayıp yola çıkmak üzere plan yaptım. Malum Cumartesi yağmur yağmamış olması, Pazar da yağmayacak anlamına gelmiyordu.

Dinlendirici bir uykudan sonra sabah 9:00’da otelden çıkış yaptım ve yola koyuldum. Gelirken karşıdan esen rüzgar bu sefer arkamdan esiyordu. Daha az yorulmayı ümit ederek yola devam ettim. Ancak çok geçmeden yine ağrılar sebebi ile mola ihtiyaçları baş gösterdi. Milas ta benzin aldım yine. Erken yola çıktığım için yemek yemeyecektim yolda. Yani güzergahta iple çektiğim bir restoran da olmaması bu kararımda etkili oldu. Otobanda da bir mola vererek 13:00 gibi İzmir e ulaştım.




Toplam 500 km lik yolculukta neredeyse hiç tehlike atlatmamışken İzmir’e girdikten sonra eve son 5 km kala 3 tane sıkıştırma, kontrolsüz yola çıkış şeklinde “ramak kala” lar yaşadım. Tekrar şehir içinde motor binmeme kararımın ne kadar doğru bir karar olduğunu gördüm. Evin önünde kontağı kapattığımda hem mutlu hem de yorgundum. İyi ki de motosiklet biniyorum dedim kendi kendime.




Sonuçlar:
1.       Xmax400 uzun yol için güç ve yol tutuş anlamında gayet yeterli.
2.       Yakıt tüketimi 4.1 lt/100km olarak gerçekleşti.
3.       Benim için 250 km üzerindeki yollar bu motorla ergonomik sebeplerden dolayı çok sağlıklı değil. (Ergonomik problemler çözülebilirse, mesela sürücü için sırt dayama, o zaman tadından yenmez : ) )
4.       Yağmurluğun ambalajını açmadım ama bu vesile ile bir yağmurluğum oldu.
5.       Üzün ön cam opsiyonunu düşünmek lazım
6.       Herşeye rağmen motosiklet kullanmak çok güzel bir şey. Üşenmeyin, ertlemeyin.. rota neresi olursa olsun.. yola çıkın.. :)