Malum bu kış İzmir de çok soğuk geçmedi. Ancak yine de
birkaç aydır motosiklet ile uzun bir yolculuğa çıkmamış olmanın verdiği
rahatsızlık ile “bu hafta sonunu motosiklet hafta sonu ilan ediyorum ve şartlar
ne kadar zor olursa olsun (yağmur, rüzgar vs) kendimi yollara vuruyorum” diye
kendime bir söz verdim.
Nereye gitmeliydim acaba? Kaş a gitmek çok isterdim ancak
yol bir gün gidip ertesi gün dönmek için çok uzundu. Marmaris? Evet şehre giriş
öncesinde çok güzel virajları olsa da, oraya da gözüm yemedi. Bodrum? Google
maps -> başlangıç: izmir varış: bodrum -> 250 km. -> hmm ideal bir
mesafe. Bodrum olabilir. Evet evet Bodrum olsun.
Günlerden pazartesi. İşte en sevdiğim an. Seyahatin kendisi
kadar keyif verici olan “planlama” kısmı. Önce hava durumunu kontrol ettim. 5
-6 gün sonrasına baktığım için doğruluğu çok güvenilir olmasa da havanın
bulutlu olacağı kesin gibiydi. Sıcaklık 15 derecenin üzerindeydi, yağmur riski
vardı ve rüzgar hızları 20 km/h in üzerindeydi.
Havanın bulutlu olması bir engel değil, sıcaklık psikolojik sıcaklık
eşiğimin üzerinde (13 derece), yağmur problemi bir yağmurluk ile çözülebilir ve
rüzgar ne kadar kötü olabilir ki? Şeklindeki kendimi ikna sürecini de hızlıca
tamamladıktan sonra önemli bir konuyu çözmem gerektiğini gördüm: Yağmurluk
almam lazımdı. Araştırmalarım, markalı ürünler için 400-500 tl, düşük bütçeliler
için ise 70-80 TL civarlarında bir harcama yapmam gerekeceğini gösteriyordu.
Ara fiyatlı bir ürün ideal olacaktı aslında. Sonunda Kappa Hevik HRS102
ürününde karar kıldım. Alternatif fiyatlar ve bedenler bakarken Bursa da
bulunan Aydın Bisiklet (http://www.aydinbisiklet.com.tr/)
in en uygun fiyatı verdiğini gördüm. İlk defa alışveriş yapacağım için bir
problemle karşılaşır mıyım tereddütü ile siparişimi verdim. Ürün ertesi gün
elimdeydi. Sonraki alışverişlerimde mutlaka göz önüne alacağım bu firmayı.
Hemen ofiste bedenini denedim, onda da bir problem yoktu. Evet en önemli konu
başlığının yanına bir tik atabilirdim artık.
Sonrasında otel araştırmalarına başladım. Mevsim itibariyle
fiyatlar genel anlamda çok uygun olsa da bütçeyi genel olarak aşağıda tutmak
istediğim için düşük fiyatlı alternatiflere baktım. Etstur üzerinden 68 liraya
oda kahvaltı olarak Costa Bodrum City otelinde Cumartesi konaklamamı da satın
aldım.
Şimdi sıra yol üstünde nerelerde bir şeyler yiyebileceğimi
araştırmaya gelmişti. Instagram da kaydettiğim birkaç lokasyon ve tripadvisor
incelemeleri sonrasında, güzergah üzerinde olan Söke de ki Bülent Usta Çöpşiş i
de öğle yemeği noktası olarak belirledim.
Her şeyim tamam.. artık yola çıkabilirim.
Uyandığımda bulutlu kasvetli bir gökyüzü ile karşılaştım.
Sabah çok erken yola çıkmanın bir anlamı yoktu. Sıcaklığın biraz daha
yükselmesini beklemek mantıklı olacaktı. Güzel bir kahvaltı edip sakin sakin
çantaları hazırlamaya başladım. Arka çanta ve sele altı epey bir hacim
sağlıyordu aslında. Bu yüzden ihtiyacım olabilecek her şeyi koydum, tabi
yağmurluğumu da.
Kontak çevirdim ve yola koyuldum. Şehir içindeki 10-15 dk
lık sürüşte taze ve serin havanın tadını alabilmek için vizörü kapatmadım.
Çevre yoluna bağlanınca biraz daha hızımı yükselttim ve 90-100 km hız ile
yolculuğum başlamış oldu. İyi ki de yola çıktım dedim kendi kendime.
İlk 20-30 km sonra rüzgar etkisini göstermeye başladı. En başından
beri barışamadığım scooter oturma pozisyonum ise kalçamda, sırtımda ve
kollarımda kendini belli etmeye başlayan ağrıların en önemli sebebi idi. Daha
sık mola vererek bu problemi çözmeliydim. Hem yetişecek bir yerim yoktu. Ben
yolun tadını çıkarmak için yola çıkmıştım. Aydın otobanındaki Shell benzin
istasyonunda ilk molamı verdim. Bir kahve içerek biraz yorgunluk attım ve
fotoğraflar ile eşe dosta yolda olduğumu ve iyi olduğumun haberini verdim.
Otoban dan çıktıktan sonra yarım depo olan benzinimin
azalmakta olduğunu gördüm ve Söke girişinde Opet ten yol arkadaşımın
susuzluğunu giderdim. Benzin ölçümü yapabilmek için fişleri cüzdana koyup
tekrar yola koyuldum.
Söke çıkışındaki sanayi nin girişini aramaya başladım. Sanayiye
girince ilk göbekte durup, yemek yiyeceğim Bülent Usta’nın lokasyonunu
telefondan kontrol ettim. Sokak numarası vardı ama o sokak numarasını enine
boyuna geçmeme rağmen bir çöp şişçi görememiştim. Canları sıkılmakta olan
esnaf, bu rüzgarlı ve bulutlu havada ne arıyor acaba diye beni süzerken bir
yandan da çaylarını yudumluyorlardı. Umudumu kaybediyordum. Cadde üzerinde
kalabalık olan bir lokantaya gitmeye karar verdim. Motoru park edip oraya doğru
yürürken lokantanın yanında ama cephesi caddeye doğru olmayan ve herhangi bir
tabelası da göze çarpmayan çöp şişçi yi gördüm. Dışarıdaki iki masadan birine
oturup siparişimi verdim ve afiyetle yedim. (buçuk köfte+copsis+fanta=32.5 TL)
Tekrar yola çıktım ve Milas a ulaştım. Yol boyunca rüzgar artık kendini hissettiriyor
ve yormaya başlıyordu. Bir mola daha verdim. Artık mola vermeye de üşeniyordum.
Çünkü hem dinlenemiyor hem de kask, buff, eldiven çıkarıp giymekten bıkmaya
başlamıştım.
Neyse ki sonunda bodrum un girişindeki, sahile paralel tatlı
virajlı son bölüme gelmiştim. İlk defa bu motorla bu yolu gidecektim. V-strom
ile aldığım keyif aklımdan çıkmamıştı ve Xmax’ımın nasıl bir his vereceğini çok
merak ediyordum. Sonuç olarak yüzümde kocaman bir gülümseme ile Bodrum a
girdim. Bu yol gerçekten çok güzel, gerçekten..
Oteli bulmam zor olmadı. Çantalar çıkartıldı, kask ele
alındı ve odaya mağrur adımlarla yüründü. Sonuçta çok zor(!) bir macerayı
başarmış, sağ salim hedefe ulaşmıştım.. 10:00 da başladığım yolculuk 14:30 da
bitmişti. Yorulmuştum, bunu odaya girince daha iyi anladım. Hemen kıyafet
değiştirip kendimi yatağa attım. 1,5 saat kadar deliksiz uyudum. Gözlerimi
açtığımda hem dinlenmiştim hem de şehir merkezine inmeye hazırdım.
Motoru
otelde bırakıp ara sokaklardan limana indim. Rüzgar hala vardı ama arada güneş
açıyordu artık. Akşam yaklaştığı için hava serinlemeye başlamıştı. Sokaklarda
umduğumdan daha fazla sayıda scooter görmek beni hem şaşırttı hem de
sevindirdi. Bir Honda hükümdarlığı var burada. Her yer Spacy veya PCX. Hem
dolanıyor hem de nerede ne yiyebileceğime bakıyordum.
Bir şeyler yedim bir
kahve daha içtim ve aksam otele dondum. Ertesi gün sabahtan oyalanmayıp yola
çıkmak üzere plan yaptım. Malum Cumartesi yağmur yağmamış olması, Pazar da
yağmayacak anlamına gelmiyordu.
Dinlendirici bir uykudan sonra sabah 9:00’da otelden çıkış
yaptım ve yola koyuldum. Gelirken karşıdan esen rüzgar bu sefer arkamdan
esiyordu. Daha az yorulmayı ümit ederek yola devam ettim. Ancak çok geçmeden
yine ağrılar sebebi ile mola ihtiyaçları baş gösterdi. Milas ta benzin aldım
yine. Erken yola çıktığım için yemek yemeyecektim yolda. Yani güzergahta iple
çektiğim bir restoran da olmaması bu kararımda etkili oldu. Otobanda da bir
mola vererek 13:00 gibi İzmir e ulaştım.
Toplam 500 km lik yolculukta neredeyse hiç tehlike
atlatmamışken İzmir’e girdikten sonra eve son 5 km kala 3 tane sıkıştırma,
kontrolsüz yola çıkış şeklinde “ramak kala” lar yaşadım. Tekrar şehir içinde
motor binmeme kararımın ne kadar doğru bir karar olduğunu gördüm. Evin önünde
kontağı kapattığımda hem mutlu hem de yorgundum. İyi ki de motosiklet biniyorum
dedim kendi kendime.
Sonuçlar:
1.
Xmax400 uzun yol için güç ve yol tutuş anlamında
gayet yeterli.
2.
Yakıt tüketimi 4.1 lt/100km olarak gerçekleşti.
3.
Benim için 250 km üzerindeki yollar bu motorla
ergonomik sebeplerden dolayı çok sağlıklı değil. (Ergonomik problemler
çözülebilirse, mesela sürücü için sırt dayama, o zaman tadından yenmez : ) )
4.
Yağmurluğun ambalajını açmadım ama bu vesile ile
bir yağmurluğum oldu.
5.
Üzün ön cam opsiyonunu düşünmek lazım
6.
Herşeye rağmen motosiklet kullanmak çok güzel
bir şey. Üşenmeyin, ertlemeyin.. rota neresi olursa olsun.. yola çıkın.. :)