17 Aralık 2013 Salı

Motosiklet Üzerine



r.
Motosiklet Üzerine


Herkese yeniden merhaba. Bu yazıda genel olarak motosiklet konusu ile ilgili kendimce bazı nacizane değerlendirmelerde bulunacağım. Aşağıdakiler fiili olarak birkaç ay, merak ve ilgi olarak uzun yıllar sonunda oluşan şahsi fikirlerimdir. Yazı düşünce yazısı olunca çok da iyi olmayan Türkçem ile aşağıda bol miktarda anlam kayması, cümle düşüklüğü göreceksiniz muhtemelen. Şimdiden affola.

Düşünün, bir desteğe dayanmadan daha kendi başına ayakta duramayan bir nesneden bahsediyoruz. İlk farklılık burada başlıyor galiba. Baktığınızda motosiklet ancak hareket halindeyken dik durabiliyor. Yani ilerlemek, yol almak üzerine kurulmuş bir mantığı var. Yol aldığı zaman anlam kazanan, mesafe kat ettiği zaman kendini bulan bir araçtır motosiklet. Yerinde durmamak, hep ilerlemek üzerine inşa edilmiş gibidir. Belki de bu yüzden motosiklet tutkunları yol yapmak amacıyla bir yerden bir yere gider. Burada amaç motosiklet üzerinde olmaktır. Önemli olan varılan yer değil gidilen yoldur.

Motosiklet sürücüsünü özgür kılar. İnsanı metal kafeslerden kurtarır, oksijenle, manzarayla ve keyifle buluşturur. Aslında eskinin at ile sahibi arasındaki bağın günümüze uyarlanmış halidir motosiklet ile sürücüsü arasındaki ilişki. Motosiklet sürücüsü bir farklı sever motosikletini. Kışın dışarda bırakmaya gönlü elvermez. Bırakmak zorunda kalsa bile aklı hep onda kalır. Paslanmasına, solmasına, kirlenmesine dayanamaz. Arabasını bir gün bile yıkamayan çoğu sürücü motosikletine gözü gibi bakar. Siler parlatır. Bire bir bir ilişkidir bu. Kimseyle paylaşılmayan, küçük bir erkek çocuğun ilk oyuncak arabasıyla ilişkisi gibidir. Ayrıca süper kahraman kıyafetlerine benzer kıyafetlerle gezebildiğiniz ve kimsenin sizi garipsemediği neredeyse tek aktivite motosiklet sürmektir. Çocuklukta ya da ergenlikte kalan ve güçlü yaşanan duyguların, ilerleyen yaşlarda aynı yoğunlukla yaşanmasına sebep olan ender şeylerden biridir motosiklet sahibi olmak, motosiklet sürmek.

Motosiklet kullanmak farklı bir deneyimdir. yeterli tecrübeye ulaştıktan sonra insan adeta yol üzerinde kuş misali alçak uçuşa geçer. Tıpkı bir çift kanat takılmış gibi. Gazı açmak, motorun eşsiz sesinin rüzgar sesine karışması veya viraja girmek araba sürerken neredeyse hiç bir anlam ifade etmezken motosiklet sürmenin başlıca keyif noktalarıdır.. Çok “şekil” duran motorunuzun şeklinin sürüş esnasında çok da önemi yoktur. Sadece sürüş dinamiklerini algılarsınız, tabi birde keyfi. 

Ayrıca kitabına göre kullandığınızda motosiklet kullanmak sizi çok daha bilinçli ve dikkatli bir sürücü yapar. Dikkat ederseniz tekrar araba kullanmaya başladığınızda kendinizi yolu çok daha iyi okuyan, potansiyel tehlikeleri gören ve aksiyon alan, kendini yaptığı ciddi işe daha çok veren bir sürücü olarak görürsünüz. Bunlar hep motosiklet kullanırken geliştirdiğiniz yönlerinizdir.

Peki tehlikeler veya riskler? Elbette motosiklet kullanmak araba kullanmaktan potansiyel olarak daha fazla riskler içerir. Ancak bunlar gerekli eğitimler ve doğru teknikleri öğrenme ile bertaraf edilemese de minimize edilebilirler. Motosikleti dikkatli ve devamlı konsantre bir şekilde kullanmak bir avantaj değil zorunluluktur. Araç kullanan herkesin başından ufak yada büyük maddi hasarlı kazalar geçmiştir. Bir de bunları motosiklet sürerken yaşamış olduğunuzu hayal edin lütfen. Burnunuz bile kanamadan geçirdiginiz çoğu kazanın motosiklette olsanız sizin için ciddi riskler barındırdığını görürsünüz. O yüzden motosiklet sürerken bilinçli, dikkatli ve tam koruma ekipmanlı olmak, olmazsa olmazların başında gelir. Eğer motosikleti kullanırken dikkatli ve bilinçli olmaz iseniz maceranın çok uzun sürmeyeceğini anlamanız çok da vakit almaz.

Özet olarak motosiklet denince iki konu ortaya çıkıyor: Güvenlik ve Keyif. Altın Elbiseli Adam’ın da dediği gibi, “torunlarına motosiklet öğretebilmek” için ikisini de en az diğeri kadar önemsemek gerekiyor galiba.

Sonraki yazıya kadar herkese güvenli ve bol keyifli sürüşler diliyorum.

8 Aralık 2013 Pazar

Headers (Egsoz Manifoldu) Temizleme ve Parlatma

Headers (Egsoz Manifoldu) Temizleme ve Parlatma

Herkese merhaba. İkinci yazım headers temizleme ve parlatma uzerine. Bildiğiniz üzere çıplak(naked) ya da yarı çıplak dört silindirli motosikletlerde görünüm olarak motorun albenisini artıran bir unsur da egsoz manifoldlarıdır. Bunlar ne kadar temiz ve parlak olurlarsa motosiklet o kadar güzel ve heybetli görünür. Madem dört silindirimiz var, herkes görsün, gören dönüp bir daha baksın değil mi?

Ancak bu boruları temiz tutmak o kadar da kolay değildir. Buradaki handikap ön tekerden gelen yol pisliğinin direk manifolda yapışması. Özellikle ortadaki iki boru çok fazla kire maruz kalır. Hele bir de egsozun sıcaklığı da eklenince o kirler normal yıkama ile çıkmaz hale gelir. Çok şükür benim aldığım motosikletin manfoldunda çok çok fazla kir yoktu. Her zamanki gibi bunların nasıl temizleneceği konusunda motoru aldığım arkadaşı aradım. Sağolsun bilgi verdi. Bir yandan da interneti karıştırdım neler yapılıyor diye. Kimi tuzruhundan bahsediyor, kimi zımparadan. Kafam bayağı karıştı.

http://www.cbfturkiye.org/forum/viewtopic.php?f=7&t=14236. linkinde detaylı bir tarif buldum. Kafama yattı ve ben de uygulamaya karar verdim. Burada da dilim döndüğünce nasıl yapıldığını ve sonuçlarını, yani kendi tecrübelerimi anlatmaya çalışacağım. Başlangıç olarak manifoldun eski halini aşağıda görebilirsiniz.




Herşeyden önce manifoldun sökülüp temizlenmesi alternatifi üzerinde durmayacağımı belirtmek isterim. Buradaki daha basit bir uygulama. İmkan olsa motosikleti lifte alıp uygulamak çok daha ergonomik olurdu ama elimizde bir lift olmadığına göre yere bir bez veya karton serip uzerine uzanmak daha kolay bir çözüm.
Oncelikle egsozların motor çalıştıktan sonra çok kısa zamanda çok sıcak olabileceklerini hatırlatmak isterim. Bu işlem için mutlaka motor ve egsozların soğuk olması gerekiyor.

Uygulama 3 aşamadan oluşuyor.:

Birinci aşama motorun ve manifoldların normal bir sekilde temizlenmesi ve kolay çıkabilecek çamur, toz, sinek gibi pisliklerden arındırılması. Burada bir problem yok.

İkinci aşamamada ise metal parlatıcı ürünlerden kullanıyoruz. Benim gördüğüm Koçtaş, Baumax gibi yapı marketlerden bulabileceğiniz iki alternatif var. Birisi Henkel in MetylanMetal Parlatıcı, diğeri ise Polidol un Polisil Metal Parlatıcısı. İkisi de 20 TL nin altında fiyatlara sahipler. Ikisini de kullanma fırsatım oldu. Polisil i daha etkili ve hızlı bulduğumu söyleyebilirim.


Ellerimin kirlenmemesi için latex eldiven kullandım. Eldivenleri eczanelerde veya büyük marketlerde kolayca bulabilirsiniz. Daha önceki küçük motorumda çıplak elle gazyağı ile zincir temizliği yaptığım günden beri bu tip işlemleri eldivensiz yapmıyorum. Bu püf noktasını da motoru aldığım arkadaşım mustafa nın youtube daki zincir yağlama videosunda görmüştüm. Video için: http://www.youtube.com/watch?v=a1Yk3SK7Bp0

Bu urunleri lifli bir bez ile uygulamak faydalı oluyor. Bir paket bulaşık süngeri (yeşil kısımları) işinizi görecektir. Bulamazsanız patates çuvalı da olur. Ciddiyim :)

İşte burası işin zorlu kısmı. Sabırla, bıkmadan, yorulunca dinlenerek tek tek egsozları ovarak yukarıdaki ürünlerden bir tanesini uyguluyoruz. Elimizdeki sünger/bez çok kirlendiğinde temiz pamuklu bir bez ile manifoldu temizliyoruz. Biraz temizlenmeye/parlamaya başladığında insanın morali düzeliyor, daha bir şevk ile ovmaya başlıyor. Benim gibi kol kaslariniz biraz zayıfsa tüm işlemi tek seferde bitirmek zor olabilir. O yüzden aralarda molalar verin. Sonra tekrar koyulun işe. İnanın sonuca değecek. Boruların arası alta doğru daraldığı için oraları temizlemek biraz zor olabiliyor. Ancak yukarıda da dediğim gibi yere bir kilim/bez atıp farklı kollarla farklı açıları yakalamak mümkün.

Şimdi elimizde temiz ancak çok parlamayan bir manifold var. Bu şekliyle de çok güzel. Ancak manifoldun ayna gibi olması için Meguiars ın NXT Generation All Metal Polish ürünü gayet uygun ve başarılı. Onu da pamuklu bir bez ile yukaridaki uygulamaya benzer bir şekilde uyguluyoruz
 Aşağıda sadece Metylan ile temizlenmiş boruları ve sadece bir tanesine Meguiars uygulanmış halini bulabilirsiniz:




 Diğerlerine de aynı uygulamayı yaptığımızda insanın yüzünü güldüren bir manzara çıkıyor:





Not: Bu parlak beyaz renk motosikleti kullandıkça sarımsı krom rengini alacak ve ideal rengine kavuşacak. Nerden biliyorsun derseniz ben önce iki boruya metylan uyguladım. Yorulduğum için bıraktım. Sonra yaklaşık 200 km yol yaptıktan 1 hafta sonra kalan iki boruya polisil uyguladım. Sonra dördüne birden Meguiars uyguladım. (Altı üstü dört boru temizliyorum, ne kadar karmaşıklaştırmışım işi :) ) İlk iki boru temizlediğimde bembeyaz iken, yol yaptıktan sonra sararıp güzel rengine kavuştuğunu gördüm. 

Malum kış aylarındayız. Motorunuzla uzun kilometreler yapmak zor olabilir ancak bu onunla vakit geçiremeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Eğer manifoldlarınız kirli ise temizleme ve parlatma işlemlerini şiddetle tavsiye ederim. Bu güzel görüntüyü hem kendinizden, hem motorunuzdan hem de etraftakilerden sakınmayın.

Sonraki yazıya kadar kendinize ve motorunuza iyi bakın.

Only a Biker knows why a dog sticks his head out of a car window.

Read more here: http://www.ledger-enquirer.com/2010/04/29/1380481_motorcycle-mottos-or-things-my.html#storylink=cpy

 Erhan

21 Kasım 2013 Perşembe

Yeni Motosikletim

25 Ekim tarihinde hayatımda birkaç kez gerçeklesen bir şey daha yaptım: Motorlu bir araç satın aldım. Tam da istediğim gibi bir motosiklet bulmuştum. İlan sahibi uzun uzun yazmış motor hakkında. Sahibinin kıl biri olduğunu belli ediyordu. Bir telefon görüşmesi, 15 dk. motoru görme sonunda el sıkıştık. İki gün sonra da alım satımı yaptık. 150 cc bir motosikleti sadece 1200 km kullanmıştım. Okuduğum tüm yazılarda 150 cc gibi bir motosiklet ile en az 10.000 km devirmenin ve sonrasında cc yükseltmenin mantıklı olduğunu söylüyorlardı. Daha doğrusu daha güvenli olacağından bahsediyordu herkes. 600cc lik yarış motoru bloğuna sahip bir motosiklet elbette riskli idi. Frenlerinin o motosiklet için biraz zayıf kaldığını özellikle arka frenin çok kolay kilitlenebileceğini her yerde okuyordum. Ama şöyle bir problem vardı. Önümüz kış, benim 150cc ile 10.000 km yi tamamlamam demek önümüzdeki yazın da geçeceği ve benim hayalini kurduğum motora 2 yıl sonra kavuşacağım anlamına geliyordu.

Hayatımda ender bir şekilde mantığımla değil de duygularımla karar verdim ve aldım. Yaşım olmuş 32, bu saatten sonra bu tip bir keyfi/hobiyi çok da ötelemek istemiyordum. O anı çok sevmişimdir hep. Bir an önce karar verip rahatlamak isterim çoğu zaman. Hayırlısı olsun dedikten sonra hep çok şaşırırım. Nasıl yani, bitti mi? Aldım mı?

Motosiklet büyük. Gözüm yemiyor şehir trafiğinde kullanıp işyerine götürmeye. Sahibinden rica ettim. Motosikleti muhafaza edeceğim yere kadar götürebilir misin diye. Sağolsun götürdü. Motosikleti de başka bir yere kaçırmadı. Malum benim Fiesta ile arkasından yetişme şansım da pek yoktu.

O gün işyerinde çok da verimli çalıştığımı söyleyemem. Aklım hep depoda. Zırt pırt molaya çıkıp duruyor mu diye bakmaya çıkıyorum. Neyse ki sonunda üzerine oturdum. Orta sehpadan indirdim. Kütle çok büyük. Hele de 150 lik motorumdan sonra. Ateşlemeyi açtım. Kontağı çevirdim. Bir vızıltı geldi. Enjeksiyonlar hazırlanıyor. İbreler sonuna kadar gitti geldi ve evet sonunda marşa basmaya hazır. Derin bir nefes çekip, bismillah diyerek marşa bastım. Şimdi nasıl anlatsam, 4 silindirli motorun rölantideki homurtusu çok dolu ve derinden geliyor. Sonrasında neler yapabileceğini haber veriyor adeta. Uzun zamandır kalbim böyle hızlı çarpmamış, böyle heyecanlanmamıştım.  Pati pati depodan çıkardım. Devirmeden ilerlemek o an en önemli hedefimdi. Allah tan boyum uzun (189 cm) da motor üzerinde yürümek çok sıkıntı olmuyor. Gün ışığına çıktığında daha da bir güzel mi oldu ne? Bkz Resim1


Arkadaşlar sağolsun geldiler. Tebrik ettiler. Herkes bakıyor sağına soluna. Kötü bir şey söyleyen olsa direk küseceğim. O haldeyim. Herkes çok beğeniyor ben de o kadar gururlanıyorum. Benim evet benim büyük hacimli, güzel, temiz, pırıl pırıl bir motosikletim var. İlk motosiklet dergilerine bakmaya başladığımda yıl 1997 idi yanılmıyorsam. 1100xx ile zz-r1100 un karşılaştırmaları vardı. Onlara bakarak hayaller kurardım. Yine oturduğum ilçeye gelen motosiklet kalkış yarışçılarının motosikletlerine bakmak için başıma güneş geçtiği de olmuştu. İşte 17 sene sonra (Oha, ne çok yaşlanmışım..) Allah nasip etti çok şükür.

Anahtarı elimden düşürmüyorum. Akşam onunla uyuyorum. Hep elimde. Bakıp bakıp gülümsüyorum. Sevgilinin resmine bakıp bakıp doyamamak gibi bir şey. Aradan birkaç hafta geçti ve bugün itibariyle 1300 km geride kaldı. Bir sonraki yazıda sürüş izlenimleri, kıyafet, zincir temizleme, headers parlatma, arka çanta vs gibi konulardan birini yazmayı planlıyorum.